11 Kasım 2014 Salı

“Transfobik ve homofobik gazeteciler endişe veriyor”

Türkiye’nin ilk transeksüel muhabiri Michelle Demishevich trans birey olarak yaşamanın zorluklarını, hemen her gün maruz kaldığı ayrımcılığı Yeni Sayfa ile paylaştı

Fotoğraf: Hakan Güngör

Michelle Demishevich, t24.com isimli haber sitesinde çalışıyor. Güleryüzü ve olanca samimiyeti ile karşılıyor bizi. “Biz trans bireyler hayatımız boyunca o kadar çok dışlanıyoruz ki, sevgiye gerçekten çok ihtiyaç duyuyoruz. O yüzden de bize dostlukla yaklaşan insanlara karşı çok içten ve samimi davranıyoruz” diyor. Demishevich, erkek egemen bir toplumda erkek kimliğinden vazgeçmenin yarattığı zorluklardan, çalıştığı TV kanalından kovuluşuna kadar pek çok olayın ayrıntılarını Yeni Sayfa’ya anlattı.

Günlük hayatta sıklıkla maruz kaldığınız ayrımcılık ve taciz psikolojinizi nasıl etkiliyor?

Öyle şeylerle karşılaşıyoruz ki, sakin biri olarak benim bile kimi zaman ses tonum yükseliyor. O kadar çok olay yaşıyorsunuz ki... Bazen mesela bağırıyorum, sonra diyorum ki “Michelle bu sen değilsin” ve kendimden o an utanıyorum. Utancım onu yaşıyor olmaktan. Düşünsenize, sabah 6.00’da uyanıyorum, önce gazetelerimi okuyorum, kahve ve sigaramı içiyorum. Sonra duşa giriyorum, sevdiğim şarkıları dinliyorum. Pozitif başlıyorum güne. Daha sonra yabancı gazeteleri ve ajansları tarıyorum. Evinizden öyle çıkıyorsunuz ve ilk adımda bir araba durup korna çalıyor. “Boş ver” diyorsun. Yanından geçen adam sana tuhaf bir laf ediyor. Hadi umursamıyorsun. İşe gelmek için metrobüse biniyorum ve parmakla gösteriliyorum. Güneş gözlüğümü takıyorum, bu sefer ne kitap okuyabiliyorum, ne internete bakabiliyorum. Duymayayım diye kulaklığımı takıyorum. Metrobüsten iniyorum 7-8 tane olay olmuş tolere etmişsin, ben de bir insanım. Taksim’e geliyorum işe gitmek için. Bir olay oluyor ve o olayda patlıyorsun. “Dur artık, ne oluyoruz!” diyorsun ve müdahale ediyorsun. Buna kimsenin hakkı yok. 

Trans bireyler şiddet olaylarının içine kasten mi çekilmeye çalışılıyor?

Bu toplum iki yüzlü. Bilinçli olarak bizim üstümüze geliniyor. Metroda, sokakta, alışverişe gittiğiniz her yerde ötekileştirildiğinizi düşünsenize. Yolda yürürken karı-koca geçiyor, kadın kocasına gösteriyor, işaret ediyor. Kadın şiddeti yaşıyorsunuz. Bir kadının, kendini kadın olarak tanıtan, erkekten dönme de olsa bir kadın olarak ifade eden birine bile şiddet uyguladığını görüyorsunuz. Psikolojimizi düşünsenize, sürekli stres sürekli baş ağrısı. Sevgi açlığı var bizde. O yüzden de hep sevgi veririz ve sevecen oluruz. Bir arkadaşımızdan sevgiyi bulduğumuz zaman da, ona sıkı sıkı sarılırız. O bizim için kıymetlidir. Çünkü sokakta hep şiddete maruz kalıyoruz. Bu tarz şiddete maruz kalırken bir de şu soru geliyor aklıma “Akşam bizim beden işçisi arkadaşlarımızın müşterileri kim?” Gündüz şiddete maruz kalıyoruz, dışlanıyoruz ama gece çok para kazanılıyor o işçilikten. Onların müşterileri yine aynı toplum. En yakın erkeklerimiz, belki sokakta gördüğümüz erkekler. Gece gidiyorsun, yüksek paralar ödeyerek cinsel açlığını gideriyorsun. Fakat onu gündüz istemiyorsun. Yine aynı toplum. Burada bir ikiyüzlülük var. 

Benzer bir ayrımcılık basının dilinde de var. Örneğin bir trans bireyin herhangi bir kavgada adı geçmişse, haberde kavgayı illa o çıkarmak zorundaymış gibi bir yaklaşım görülüyor...

Kesinlikle öyle. Devlet erkek, sistem erkek, medya erkek. Erkek sistemin dili de erkek oluyor. Kadınlar bu toplumda zaten ötekiyken, bir de trans birey olmak işleri çok daha zor hale getiriyor. Medya patronları da hep erkektir mesela. Dolayısıyla bu eril sistem dile de yansıyor. Medyanın dili maalesef geçmişten bugüne hep erkek diliyle yazılmıştır. Dolayısıyla LGBTİ haberleri ve taciz, tecavüz haberleri hep eril dilde yazılır. Mesela sokakta polisle bir trans kadın sorun yaşadığında, sanki polis orada normal işini yapmaya çalışan bir devlet memuru ama trans kadın orada ona zarar veriyor gibi gösteriliyor. Halbuki orada belki de şiddete maruz kalmıştır trans kadın, polis ona yardımcı olmuyordur. Trans kadının isyan ettiği noktada görüntüler çekiliyordur. Türkiye’nin en büyük kurumlarında bile şu manşetleri yıllardır görüyoruz “Travestiler dehşet saçtı”, “Yine travesti terörü” , “Caddeyi travestiler trafiğe kapattı, vatandaş mağdur oldu”. Tabii bunların yanında fazlasıyla transfobik, homofobik ve kadınfobik yeni gazeteciler de piyasaya geliyor. Bu da çok endişe verici. Bu noktada benim gazetecilik yapıyor olmam da fevkalade önemli ve çok özel bir durum. 

"Yaşamak zor. Hayatta kalmak zor. Buna rağmen bu onurlu mücadele içinde yer almak bana mutluluk veriyor. Varsın sevgilim olmasın. Varsın arabam olmasın. Varsın evim olmasın, ben bu onurlu mücadelede son nefesime kadar var olacağım"

İMC TV’de muhabirdiniz ve oradan ayrılmak zorunda kaldınız. O süreçte neler yaşandı? 

Kurum hakkında çok kötü bir şey söylemek istemiyorum, çünkü orda çok kıymetli gazeteci arkadaşlarım çalışıyor ve iyi iş yapmaya çalışıyorlar. Fakat kurumun yönetim kısmı gazeteci değil, esnaf. Dolayısıyla orası da bir şirket. Patronlar ve şirketler sistemin içerisinde sistemin istediği gibi davranmak zorundalar. Çünkü o bir çark ve o çarkın dışına çıkamazlar. Ne kadar sosyalist kimliğine sahip olduğunu söylese de kişiler ve kurumlar o çarka uymak zorundalar. Onlar da diğer şirketler gibi yaptılar. Ben madem özel bir gazeteciyim, madem ötekiyim ve önemliyim benim orada düşük bir ücretle çalışmamam gerekiyordu. Ben bir trans kadınım ve bizim ödemelerimiz ve finansal durumumuz daha farklı oluyor çünkü siz bir evi 500 TL’ye kiralarken ben 1000 TL’ye kiralıyorum. Bizim harcamalarımız daha fazla olduğu için 1200 lira veya 1300 lira yetmiyor, yaşayamıyorsunuz. Ayrıca sigortam yoktu. Ben yoğunlukla polis-adliye haberlerine gidiyordum. Sürekli çatışma altındasınız ve bir şey olsa nereye gideceksiniz. Bununla ilgili ben birkaç ay öncesinden konuşma yapmıştım. O konuşmanın arkasından çok şey değişmeye başladı. Ben agresif olarak adlandırılmaya başlandım. Mesela bir toplantı veya konuşma oluyor, sohbet ederken hemen oradan bir yönetici arkadaş atlıyor “Ama sen de çok agresifsin” diyor. 

Yani size mobbing mi uygulanmaya başlanmıştı?

Ben ilk önce onu anlamadım. En nihayetinde bir gün anladım sonra döndüm “Niye agresif olayım?” diye sordum yöneticime. Sonra mesela canlı yayına çıkıyorum, ki ben normal hayatımda da makyaj yapmam, makyajı sevmiyorum. Yayına çıkarken kırmızı rujumu sürüyorum. Bir gün canlı yayına çıktım, muhteşem bir yayın yaptım. Tarihi, Gezi direnişinin birinci yıl dönümüne denk geliyordu. Girer girmez beni tebrik edeceklerini düşündüm çünkü çok başarılı bir yayın yapmıştım. Banu Güven “Bir televizyoncu olarak seni tebrik ediyorum. Çok güzel bir yayın yaptın” dedi. Haber müdürüm kenara çekti beni dedi ki “Genel yayın yönetmenimiz aradı, ben de aynı fikirdeyim, kırmızı rujuna bakmaktan ne dediğini duyamadık.” Ben de haber müdürüne “Şu an siz tehlikeli bir şey söylüyorsunuz. Beni kadın kimliğim üzerinden ötekileştiriyorsunuz. Sözlerinize çok dikkat edin lütfen” dedim. Bunun üzerine “Şaka yaptım” dedi. Birkaç gün sonra habere giderken bir kadın yöneticimiz “Habere bu elbiseyle gitmeyeceksin değil mi?” diye sordu. Kamera hep belden yukarıyı çeker ve üzerimde de bir ceket vardı “Ne var ki ceketimde?” dedim. “Muhabiriz biz, haber etiği, gazetecilik etiği” diye geveledi. “Ne diyorsun sen? Şimdi fotoğrafımı çekeyim Twitter’a yükleyeyim soralım insanlara etik mi değil mi diye” dedim. Sonradan anladım mobbing uygulanmaya başlandığını. Artık tanınıyorum, beyanlarım var her yerde. Ondan bir endişe duymuşlar. Sonra genel müdürün almış olduğu kararla 3 dakika içinde kovuldum. Ama kovulmamın 6 haftalık bir süreci varmış. 

Bu süreçte size kimler destek oldu?

Dostlarım dışında DİSK, Basın-iş, Uluslararası Basın Konseyi, Reporters Without Borders bana ciddi destek verdiler, yanımda oldular. Onlara teşekkür borçluyum. 


Öğrenciler insan haklarını ilke edinmeli

Üniversitede okuyan öğrenci arkadaşlara şunu söylemek istiyorum; 2014 yılında öğrenci olmak müthiş bir şey. Bizim jenerasyonumuz çok zor şartlarda eğitim aldı. Eğitiminizin kıymetini bilin. Eşit hakları ve insan haklarını kendinize ilke edinin. Mevcut bir fobiniz varsa kafanızdan atın. Transseksüeller vardır, eşcinseller vardır. Herkes gibi haklara sahiplerdir. Farklı değillerdir. Ne yalnızlar ne de yanlışlar, o yüzden her zaman için bir arada dayanışma içinde olsunlar. Onları tanımıyorlarsa tanımaya çalışsınlar. Anlamaya çalışın, konuşun. İçimizde iyi olanların yanında kötü olanlar da var. Ama sadece onlara bakarak bir genelleme yapmasınlar...


Damla Aydemir
aydemirdamla@yandex.com


0 yorum:

Yorum Gönder

Arşiv