11 Kasım 2014 Salı

Medyanın Şifreleri

Yeni Sayfa’nın önceki sayısını okuyanlar Ahmet Hakan’ı hatırladı, Cumhuriyet’teki bir haberin veriliş biçimi okurlarda şaşkınlık yarattı, Takvim’in tembelliği, Reha Muhtar’ın yanılgısı, Vatan’ın akıl almaz hataları haftaya damgasını vurdu. İşte medya dünyasının satır aralarında karşımıza çıkanlar:


İğneyi kendimize batıralım…
Yeni Sayfa, Ahmet Hakan’a mı özendi?

Hürriyet’in 22 Ekim tarihli nüshasını okuyanlar, gazetede Ahmet Hakan Coşkun’un tam beş fotoğrafını gördü. Yaptığı röportajda üç, CNN Türk’le ilgili haberde bir fotoğrafı olan Coşkun’un, bir de sureti gazetenin ilk sayfasındaydı. Tesadüf bu ya, o hafta çıkan Yeni Sayfa’da da editör arkadaşımız Damla Aydemir’in tam üç fotoğrafı birden vardı. Öyle ki, gazetenin 1, 3 ve 8. sayfalarında Damla’nın fotoğraflarını görenler, “Hayret, acaba neden 2, 5, 6. sayfalarda (ve tabii diğerlerinde de) Damla’nın başka fotoğrafları yoktu?” diye sormadan edemedi. Şahsi kanaatim odur ki, doğru planlama yapılırsa, bir sayıda 10-12 kadar Damla fotoğrafı kullanılabilir, konuyla ilgili gazete yönetimini göreve davet ediyorum.



İnternet icat oldu, köşe yazıları bozuldu
Reha Muhtar, Can Dündar’ı Mevlana sandı

Reha Muhtar, Vatan’daki 23 Ekim tarihli köşe yazısında “İnsan tenini öğrendim. Sonra tenin altında bir ruh bulunduğunu... Sonra da ruhun aslında tenin üstünde olduğunu öğrendim” sözünü, Mevlana alıntısı olduğunu iddia ederek yayımladı. Ancak işin aslı öyle değildi. Bu söz Can Dündar’ın 2008 yılında Esquire dergisi için yazdığı “Hayattan ne öğrendim” başlıklı yazısında yer alıyordu. İnternette sözün Mevlana’ya ait olduğu yönündeki hatalı bilgi, Muhtar’ı yanıltmıştı. Bu yanılgıyı, “İnternet ne ölçüde güvenilir bir bilgi kaynağıdır?” tartışmasında bir argüman olabileceği için not etmiş olalım.


Mesele Aydın Engin mi?
Yalçın gözaltına alındı, Cumhuriyet oralı olmadı

Sözcü gazetesi köşe yazarı ve Odatv’nin imtiyaz sahibi Soner Yalçın, 26 Ekim’de bir davada ifade vermeye gitmediği gerekçesiyle 04.30 sularında gözaltına alındı. Yalçın’ın gözaltısı sosyal medyada büyük yankı uyandırırken, gazeteler olayı tüm ayrıntılarıyla sayfalarına taşıdı. Ancak siyasi duruşu nedeniyle bu habere önem vermesi beklenen Cumhuriyet, habere sadece bir kibrit kutusu kadar yer verdi. Peki, Cumhuriyet deyim yerindeyse neden oralı olmadı? Cumhuriyet gazetesi son dönemlerde kabuk değiştiriyor. Kısa süre önce İbrahim Yıldız’dan boşalan yayın yönetmenliği koltuğuna Utku Çakırözer oturmuştu. Bu süreçte, liberal bir isim olan Aydın Engin, Cumhuriyet’e transfer oldu. Bu transfer Cumhuriyet içinde tartışma başlattı. Gazetenin içindeki “Cumhuriyet liberalleşiyor mu?” tartışmalarını Yalçın’ın sahip olduğu Odatv detaylı olarak haberleştirdi. Cumhuriyet’in Yalçın’ın gözaltı olayını “önemsememesi”, acaba Odatv’nin gazete ile ilgili yaptığı eleştirel haberlerden mi kaynaklandı sorusunu akıllara getirdi. 



 “O nasıl güzergah” demeden edemedik
Takvim’in çektiği ok gülümsetti

Türkiye gündemine son haftalarda damga vuran konu, Kobani’ye koridor açılıp açılmayacağıydı. Nitekim, Irak’tan Kobani’ye Türkiye üzerinden peşmergenin geçmesi için rota çalışmaları başladığında, bu durum gazetelerde kendine geniş yer buldu. Gazeteler genellikle ayrıntılı haritalar üzerinden tahmini yürüyüş rotaları verirken, Takvim peşmergenin Türkiye’ye hava yoluyla geleceğini iddia edip kavisli bir ok çekmekle yetindi. Diğer gazetelerdeki rotalar ve ayrıntılarla karşılaştırıldığında, Takvim’in çektiği ok gülümsemelere sebep oldu.



Haber başka, 1. sayfa başka şey söylüyor
Vatan’da neler oluyor

Vatan’ın son dönemlerde yaptığı yayıncılık öyle bir noktaya geldi ki, insanların “gazetenin genel yayın yönetmenliği görevini yürüten İsmail Turgut Yuvacan, kendi yaptığı gazeteyi okumuyor anlaşılan” diye düşünmesi artık kaçınılmaz hale geldi. Geçtiğimiz haftadan üç örnek verelim: 23 Ekim tarihli gazetede, İspanya’da öğrencilerin LOMCE adlı eğitim yasasına karşı yaptığı eylemin haberi var. Ama LOMCE’nin ne olduğuna dair tek satır yok. Okura “İyi de bu çocuklar bu yasaya neden karşı”nın yanıtını vermiyor gazete. 24 Ekim’de bir kadının tweetinin sosyal medyayı “salladığı” haberleştirilmiş. Kadının fotoğrafı içeride flulaştırılmış. Anlaşılan o ki, kadını hedef göstermek istememişler. Fakat gazetenin 1. sayfasında kadının aynı fotoğrafının daha büyük bir biçiminin, hem de flulaştırılmadan, olduğu gibi yayınlandığı görülüyor. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu? 28 Ekim’de de benzer vahamette bir hata mevcut. Haberde, GS’li yönetici Abdurrahim Albayrak’ın gözlerini sildiği bir fotoğrafın, Albayrak’ın “ağladığı” şeklinde yorumlandığı, ancak aslında sadece yağmur nedeniyle ıslanan yüzünü sildiği belirtiliyor. Başlık da, “Gözyaşı değil yağmur damlası”. Hatta haberde “Albayrak yağmur nedeniyle gözlerini sildiğini belirterek olayı açıklığa kavuşturdu” deniyor. Birinci sayfaya baktığımızda ise aynı görselin altına resim altı olarak şu yazılmış: “Albayrak ağladı”. El insaf, ağlamadığına dair haber yapıp, 1. sayfada ağladı denir mi? Vatan’ın tirajı konusunda verilen rakamdan bir adet çıkarsak iyi olacak. Çünkü görünen o ki, Yuvacan kendi gazetesini okumuyor. 



Tam 10 çalışanı orada!
Sözcü, Aydın Doğan’da hangi hissi uyandırıyor

Hürriyet’in eski yazarları Bekir Coşkun, Rahmi Turan, Emin Çölaşan, Soner Yalçın, Ege Cansen, Saygı Öztürk, Yılmaz Özdil, Enis Berberoğlu. Star el değiştirmeden önce kanalın ana haberini sunan Uğur Dündar ile Vatan satılmadan önce bir süre bu gazetede yazan Necati Doğru. Aydın Doğan, saydığım bu on yazarın bir dönem patronluğunu yapmıştı. Sözcü, Aydın Doğan’ın gazetelerinden kovulan ya da ayrılan köşe yazarlarının buluşma noktası oldu. Hatta Yılmaz Özdil, Hürriyet’teki köşesinin fotoğrafını ve dizaynını olduğu gibi Sözcü’ye taşıdı. Bu on gazeteci acaba Aydın Doğan’da bir nostalji hissi mi yaratıyordur, yoksa “Çok şükür gittiler!” duygusu mu? 


Hakan Güngör
hakant.gungor@gmail.com

0 yorum:

Yorum Gönder

Arşiv